top of page

GÜLDÜRME ACITIYOR!

  • cearthflike
  • Jul 2, 2021
  • 5 min read

’ Hayatınızın amacı nedir?’’

Böyle bir soruyla karşılaştığımızda vereceğimiz her cevap bir şekilde mutluluk temellidir. Peki mutluluk dediğimizde aklımızda belirlen ilk simge nedir?



Kesinlikle yukarıdaki sırıtan ikondur. Çünkü mutluluk insan zihni için gülümseyebilmektir. Mutluluk dediğimiz anda zihnimizde var olan ne kadar iyi kavram varsa oraya doğru yüklemeye başlarız. İyi ve kötüyü belirgin şekilde ayırma refleksimizden mi bilinmez bunu yapıyoruz. Günlük hayatımız içinde bunu yapmadan duramadığımız da ayrı bir gerçek. Belki de hayattan beklediğimiz her şeyin özeti o sırıtma ikonudur. Gülümsemeye çok değer vermekle birlikte gülümsetene acı çektiriyoruz.

‘’ Ha?’’ dediğiniz duyar gibi oldum. İnsan gülümsemeye bu kadar değer verirken kaynağına nasıl acı çektirir ki? Burada hemen şu atasözü aklımıza gelecektir. ‘’ Meyve veren ağaç taşlanır’’ İnsan davranışlarını anlamak konusunda bir imleç olacak bu atasözü, tam anlatmak istediğimi karşılamasa da yönlendirici etkiye sahip olacaktır. İnsanlar ağaçlara tırmanıp meyvesini kopartmayınca taşı meyve doğru fırlatarak amacına ulaşmaya çalışır. Kötü nişancı olunca tablo ‘’Ağacın meyvesi için taşlandığı’’ şeklinde belirir. Ama benim değinmek istediğim şey ağacın meyve vermeye mecbur olması, amacı dışında bir işlevi olmasının kabul edilemiyor oluşu ile ilgili




Ben biraz daha farklı bir şeyden söz ediyorum. Mesela Kurtlar Vadisi’nin Memati’sinden Arka Sokaklar’daki Hüsnü Komiser karakterine uzanacağım. Robin Williams’a değinip Jim Carrey Sendromu denilen ya da öyle sandığım konular arasında zikzaklar ile dolanıp kafamdakini kafanıza öreceğim.

Bayadır yazmıyorum, farkındayım. Sanırım bir demleniş süresi içindeydim. Yavaştan kalemimi tekrar bilemenin vakti geldi diye düşünüyorum… Şu klasik hikayeyi çoğumuz biliriz,

Çok ama çok bir mutsuz bir adam geldiği yeni şehirdeki methini duyduğu psikoloğa gider. Çok mutsuz olduğunu, hiç gülümseyemediğini söyler. Psikolog da der ki; Şehre yeni bir sirk geldi. Oradaki palyaço insanları çok güldürüyormuş.

Tabi final sahnesini hepimiz biliyoruz.

‘’Evet ama o palyaço zaten benim’’






Bu kısa hikaye bizim için öyle klişeleşmiştir ki ‘’Kabak tadı’’ verir. Peki ama hikayenin özünde ne vardır? Komedyenin dramı. Hepimiz güler geçeriz, komedyene üzülmek bize göre değildir. Çünkü onun görevi ve kafamızdaki profili bizi güldürmek üzerinedir. Beynimizi kasıp kavuran kalıplar, şemalar bizi öylesine ele geçirmiştir. Düşük eforlu düşünerek kontrolü tamamen bilinçdışımıza emanet etmişizdir. Düşünmeye düşman olduğumuzdan mı, düşünmekten korktuğumuz için mi böyleyiz? Hiçbir fikrim yok, ama bazılarımız düşünmeden de durmuyor. Onlardan biri olarak size düşünmeyi bulaştırmaya çabalıyorum.

Düşük eforlu otomatik pilotum olmadığı için kıskanıyorum sanmayın.

İşin şakası bir yana, Size Memati’den bahsetmek istiyorum. Bundan birkaç yıl evvel bir haberde okumuştum sanırım. O zamanların ve günümüzün popüler dizisi olan Kurtlar Vadisi’nin Metmati karakterini canlandıran Gürkan Uygun trafikte yaşadığı bir anıyı anlatıyordu. Arabasına arkadan bir araç çarpar. Aşağı inerler çarpan şoför Memati görünce çok korkar. Ve özür dilemeye başlar. Memati’yi gerçek sandığı için mafyaya tosladığını düşünmektedir.

Adam o kadar korkmuştur ki Gürkan Uygun dakikalarca oynadığı karakterin rol olduğunu anlatmaya çalışır. Ne kadar gerçektir bilinmez. Aslında ne kadar gerçek olduğu da önemsiz. Film ve dizi kültürünün hayatımızı ne kadar etkisi altına aldığını hepimiz bir şekilde gözlemliyoruz.



Olay komedyen iken, hazır palyaço da demiştik ne demeye şimdi Memati? Diye soracak olursanız. Sizi şimdi de alıp Çocuklar Duymasın adlı efsane diziye götüreceğim. Light Selami karakteri hakkında yeni neslin bilgisi olmayabilir ama dizinin ilk çıktığı yıllarda ana karakter oyuncuları arasındaydı. Meltem’in kocası olan Taş fırın erkeği Haluk iken Gönül’ün kocası rolünde aşırı pısırık- kılıbık bir tipti Light Selami. Dizide baya rol aldıktan sonra, dizi final yaptı. Tekrar başladığında ise eksik karakter malum Selami idi. Rol ve senaryo icabı Libya’ya gitmiş gibi gösterildi. O sıralar batı Libya’ya girmişti. Selami karakteri diziye bir daha dönmedi. Rol olarak ölmedi, en azından öyle hatırlıyorum. Ama şahsi fikrim karakteri canlandıran Özgür Ozan diziye dönmek istemedi.



Buraya kadar her şey güzel hoş. ‘’Ne diyon la sen?’’ demeye başlamışsınızdır. Hele bir de okumayı sevmeyen biriyseniz ben gibi.

Diyorum ki o Selami karakteri Arka Sokaklar dizindeki sert, taş fırın erkeği Hüsnü Komiser’den başkası değil. Dizi ve film sektöründe yıllarını harcamış insanlar bir ihtimal bu yazdığımı okuyacak olursa ne demeye çalıştığımı çoktan anladı. Roller öylesine üstüne giydiriliyor ki sinema ve dizi oyuncularının, gerçek hayatlarında bile yapışıyor. Yani siz aslında sert mizaçlı birisiniz diyelim. Ama rol gereği salak birini oynadınız. Toplum o salak karakteri benimser ve size gerçek yaşantınızda salak biriymişsiniz gibi davranır.

Bu durumda ne hissederdiniz?

Her ne hissetiyseniz bunu Light Selami karakterinin gerçek yaşamda barınamamasıyla bir ilgisi var. Nasıl bir tepki gördüyse toplumdan Hüsnü Karakterine sığındı Selami… Oysa çok iyi adamdı Selami, altın gibi kalbi vardı. Duyg


usaldı, kimseyi kıramazdı. Hassas, duyarlı ve kibardı. Gönül onu boşamaya bile kalkmıştı. Toplumda yeri olmayan bir bireydi, Hüsnü’ye dönüştü. Selami'den kurtulup Hüsnü'ye dönüşmek zaruri olmuştu zannımca. Özgür Ozan, Selami'nin dışlanışını kaldıramayıp Hüsnü olup kabul gördü. Selami hayali karakterdi ama öldürüldü.Bu esnada Jim Carrey demeden olur mu?





Jim Carrey bir röportajında güldürmekten ziyade öyle bir düşündürtmüştü ki beni;

İntihar sonucunda hayatını kaybeden sevgilisi Cathriona White'ın Jim’e geride bıraktığı, içinde ondan özür dileyen cümlelerle dolu intihar mektubu ünlü aktörün hayatında başka bir dönüm noktası olmuştu belki ama Jim'in ciddileşme arzusu bundan eskiye dayanıyordu. O röportajın bir bölümünde sürekli girdiği roller üzerine şöyle bir cümle kurmuştu; "Durmaksızın farklı karakter ya da karakterlere hayat verirken aslında kendimin de yani Jim Carrey'nin de benden bağımsız bir karakter olup olmadığını düşündüm." Karakteristik geçişler arasında tükenişinin en belirgin göstergesi bu cümleydi.


Sonrasında ki şu soru bambaşka durmaksızın sorgulatır cinsten;




"Peki Jim Carrey de bir karakterse, o zaman ben kimdim?"





Bu röportajı Newyork moda haftasında veriyor ve moda haftasını dünya üzerindeki en anlamsız şey olarak niteliyordu. Gazeteciler ona bu kadar gereksiz gördüğü bu organizasyonda neden bu kadar şık olduğunu sorduklarında ise o;

‘’Dediğim gibi, Jim Carrey de bir karakter, hatta bir video oyunundaki 'avatarım' olarak bile tanımlayabilirim bu karakteri. Bu son moda ceketi giyerek gittiğim davetten belki de avatarıma ekstra puan kazandırdım, kim bilir?"



Tamam ben de katılıyorum en az ben kadar kafayı kırmış durumda. Röportajı sinema oyuncularının ne denli manyak olduğuna örnek olsun diye koymuyorum yazıya. Dünyayı bu denli güldüren bu insanın neden komediyi bırakıp bir anda ciddi rollere bürünme gereği duyduğu sorusu aklımı kurcslıyor. Neden bu hale geldiği ve toplumun bunda ne derece etkili olduğu düşüncesi beni geriyor. Benzer çok örnek var. Komediden kaçıp ciddileşme çabası.

Böylesine kitlesel örneklerden yola çıktıktan sonra nereye mi varmalıyım? Robin Williams’ı duydunuz mu?



2014 yılında intihar etti. Ünlü bir komedyendi. E


ğer intihar etmeseydi 3 yıl sonra hastalıktan ölecekti dediler ardından ama nedense bu güldüren aktör bana o palyaçoyu anımsatır. Bütün bunlardan sonra varacağım şey kendi hayatımız içinde bizi güldüren insanlara nasıl davrandığımız.

Bizi güldüren insanlara bir soytarı gibi davranma meyilliyiz. Değersiz bir şaklaban, bizi güldürmeye çalışan bir aptal muamelesi yaparız. Başarılı komedyenlerden söz etmiyorum. Güldürmeye çalışan o başarısız, kötü esprili arkadaşlarınızdan söz ediyorum. ‘’Ay salak!’’ dediğiniz. ‘’ Mal bu ya’’ diye düşündüğünüz arkadaşlarınızdan. Sırf sizi güldürmeye çalışıp, başarısız olduğu için.


Eğer sizi iyi hissettirirse belki ona değer verirsiniz diye düşündüğün


den bunu yapıyor olabilir mi?

Kadınlar kendilerini güldüren erkeklerden hoşlanırlar ama ağlatan erkeklerle birlikte olurlar klişesi parladı mı gözünüzde? Hangi birimiz olaya bu açıdan baktı? Gülümsetebilmek yetenek sandık ama her gülümsetene iltifat diye küfür de ettik. Çok basit ve hayatın parçası olan gülümsemenin bile kamyon yükü anlamı var.



Benim gülümsemeleri sevmek gibi bir huyum var. Gülümsemek kutsalmış gibi gelir.Bana içten gülümsenirse, aşık bile olabilirim. Bu yüzden gülümsetmeyi sevdiğim insanlar var. Güzellik algım tamamen gülümseme üzerine. Bir gün bir fotoğraf sergisi açarsam sanırım gülüşlerden oluşacak. Gülümseyin, ama bu yazdıklarımdan sonra daha bir gülümseyin…


Comments


Teşşekkürler

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

bottom of page