top of page

DÜNYALI DEĞİLİZ

  • cearthflike
  • Jul 2, 2021
  • 5 min read



'Şu hayatta nelere sahipsin?'' Hemen hemen herkesin bu soruya karşılık vereceği cevap madde ile ilgilidir. Kimisi evinden, arabasından bahseder. Kimisi sevdiklerinden. Şimdi ''Sevdiklerinden'' deyince aranızdan bazıları ''Hooop, yazının girişinde her cevabın madde ile ilgili olacağını söyledin. İki cümle sonra kendinle çeliştin. Hayırdır birader ne ayak? '' Diye tepki verebilir. Elbetteki insanın da atomlardan oluşan bir madde olduğunu bilmeyen biri için birine madde ile mal demek arasında fark olmayabilir. Görüldüğü üzere henüz yazının başında insanında bir madde olduğunu belirtip konunun yine insan algısının sınırlarını zorlamaya yönelik olacağının sinyallerini verdim. Yazının başında sormuş olduğum soru ve insanın da madde oluşu arasında git gel ataklarla düşünce dokuyacağız. Şimdi damdan düşercesine ''İnsan nedir ? '' diye sorup aristokrat bir dil kullanmak isterdim ama hiç de o havada değilim. Ben aradaki mesafeyi kaldırıp daha samimi sorayım. ''Sen nesin?'' Bir an duraksayarak düşündüysen ne mutlu sana. Ki umarım öyle olmuştur. Çünkü bana kalırsa insanların yüzde doksanından fazlası bu soruyu kendisine sormuyor. Aslında mevcut dünya sistemi ve dünyadaki bütün kültürler bu soruyu sormamanız için şekillenmiş durumdasın. ''Sen nesin?'' sorusu yerine ''Sen kimsin?'' sorusu soruluyor. Babanın oğlu-kızı, Annenin biricik yavrusu, halasının kuzusu, öğretmenin göz bebeği, fikrimin ince gülü, elinin körü. Irkın, sosyokonumun, mesleki unvanın veya fiziksel ayırt edici niteliğin. Evet insan temelde ne olduğunu bilmeden kim olduğunu öğrenir. Bilgisayardaki program olarak ne olduğunu bilir ama bilgisayarın ne olduğunu sormaz. Evet, evet sayın okuyucum sen de bunu yapmazsın. Aldığın yeni telefonun renkli görünüşüne ve içindeki uygulama zımbırtılarına hayranlık duyarsın ama onları meydana getiren sihirli unsurları bilmez, öğrenmek de istemezsin. Öğrenmek istesen dahi sana cevap verebilecek kimse yoktur.


Etrafımızı çeviren süreklilik içindeki zihinler( kısacası insanlar) sorgulamayı sevmez. Diğer yandan dikkatinizi çekmek istediğim bir konu daha var; sorgulamanın klişesi.


''Efenim klişesi mi olur bu meredin?''


Demeyin!Bırakın klişesini sahtesi bile var. Sahtesi ise üç-beş kalıpsal terim edindikten sonra kabullenme ve körü körüne inanç. Tipik ergen ateizmi veya yobaz inancından söz ediyorum. Birbirlerinden farkı yok. Çoğumuz için sorgulama temelde bu kadardır. Ne fazla ne eksik. Üzücü olan bir diğer kısım ise sorgulamanın sonucunda meydana gelen inançtan sonra sorgulayışın bitmesi. 13.7 milyarlık evrendeki gerçeği kıçı kırık 70 dünya yılını yaşayıp bu sürenin sadece 7.5 yılını özgürce düşünmek için kullanabilecek bir canlının kısa süreli sorgulayış ile vardığı yargı ne kadar doğru olabilir? Şu cümleyi yazınca bütün düşüncem, sorgulayışım ne kadar da anlamsızlaştı. Yazdığım yazılar önemini yitirdi. Peki ama neden ?


Çünkü ben kendimin ''NE'' olduğumu cevaplayamamış biriyim. Elbetteki sizler de öyle. O vakit birkaç soru eşliğinde düşüncenin dibine vuralım. İnsan vücudu bir bileşiktir. Su,oksijen, hidrojen, yağ, kalsiyum, asit, baz gibi. Doğada bulunan bütün bu maddeler bizi oluşturuyor. Peki bu bileşenler içinde bizim gerçek özümüz hangisi? Yani her yemeğin ana bir malzemesi vardır. Kuru fasulye dendiğinde aklımıza o yemeğe giren tuz, su , salça gelmez. Fakat su hepsinden daha fazladır ama ana malzeme fasulyedir. Söz konusu insan olduğunda bu ana madde hangisi? Su? Kalsiyum? Yağ? İnsan vücudunun büyük bölümü sudan oluşur. Lakin insana ''Su'' demeyiz. İsmi Su olan bayanlar hariç. (Güzel isim) Bizi insan yapan ana maddeyi bulamadığımızı kabullenelim. Peki vücudunuzun hangi bölümü sizsiniz ? Kollar değil, bacaklar da olamaz. Gövde desem hayır. Kimliğimizle özdeşleşen en büyük bölge kafa bölgemizdir. Neden ? Çünkü konuşurken suratlar iletişim kurar. Koca vücudun temsilcisi sadece kafadır. Kafamız içerisindeki hangi organ veya doku biziz? Kimisi gözler der, kimizi yüz, kimisi beyin. Fakat hiçbiri değil. Şu noktada durup insan vücudunun başlangıcına gidelim.



Vücudumuzu oluşturan bütün maddeler doğada vardı. Ana rahminde gelişmeye başlamadan evvel portakalda vitamin miydik? Vücut kesinlikle öyleydi. Hatta babanızın sprem üretmek için kullandığı gıda bile doğadan temin edildi. Vücudun ve yapı taşımızın her zerresi zaten vardı. Kalsiyum, magnezyum, sodyum, mineraller, vitaminler hepsi zaten vardı ama biz neden yoktuk? İnsan vücudu bir bileşiktir, sadece bir bileşik. Bizi biz yapan ve içinden çıkılmaz denklemlerin derin kuyusuna atan şey kesinlikle madde değil. Bir önceki paragrafta bıraktığımız noktaya geri döndük. Size delice bir sürprizim var. Bilincimiz bu gezegene ve hatta evrene ait değil. Yani bizler ''Alien'' tipik uzaylıyız. Alien aslında yabancı demek. TDK'nın asırlık çeviri hatası diyorum. Peki bizim uzaylı gavurun Yabancı diye kullandığı bu durumdan ne çıkartmalıyız. Yabancı, buralardan bu gezegenden değil anlamında. Bizler onu da içine kapsayan uzaylı anlamını kullanıyoruz. Uzaylı daha sempatik bir kelime ama yabancı ürpertici.


Şimdi gelelim bizi tanımlamaya. Benim bilincimin yönettiği ve sahip olduğu her şeye aslında yabancıyım. Yiyebileceğim her yemek bilincimi oluşturan materyale dönüşmez sadece beni göbüşlü bir aygır yapar. Görmeye başladık mı efenim ? Ben ve siz aslında sandığımız şey bile değiliz. Hatta özümüzü oluşturan gerçek şeyi görmedik bile. Buna ruh da diyebiliriz, bilinç de.


Şimdi arkadan yine aynı şahıs ''Hoop Hayvanların da bilinci var birader buna ne diyorsun? '' diye atlar. Zaten o arkadaki sırf bana muhalefet olmak için zor sorular soruyor. Fakat gıcık bu sefer güzel sordu. Hayvan ve insan arasındaki fark nedir? Şak diye ''akıl'' demeyin. Geçen bir haberde bir maymun türünün ateşi keşfettiğini okudum. Evrimcilere delil olacak bir haber. Akıl insan ve hayvanı ayırmaz, insan ve hayvanı ayıran şey ahlaktır. Derim de arkadan o herif yine atlar


'' Hop birader kediler dışkılarını gömüyor ama, bu da ahlak değil mi?'' diye atlar.


Ben bu herifin cehaletine dayanmayıp cevap veririm. Dışkı, idrar hayvanlar için bazen yön bulma bazen ise kendi bölgesini türdeşlerine karşı çizmek için kullanılır. Vahşi doğadaki avcı ve güçlü kedi türleri dışkılarını gömmez çünkü bu diğer hayvanlara uyarıdır. Diğer yandan zayıf evcil kedilerin dışkılarını dışarıda bırakmaları av olmaları için davetiyedir. Nesilden nesle geliştirdikleri bir korunma davranışıdır der bilim. Ama medeni yaşamda insanlarla yaşaya yaşaya ahlak geliştirmiş olabilirler. Fakat köpekler için aynı şeyi söyleyemem, eğitilmeleri gerekiyor. Yahu arkadaki adam sorma soru. Konu dağılıyor...


İnsanoğlu tabiri caizse neden bokunu yemez? Hönk dediniz değil mi? Kötü koktuğu için desek yeri midir? Evet yeridir. Peki koku nedir bilir miyiz? Sadece beyindeki bir algılama şekli? Ama dışkının kokusunu neden kötü olarak seçmiş beyin? Evrimci ağzıyla cevap vereyim.


''Boku yiyenler boku yediğinden yaşayamıyordu. Yaşayabilmek için insan evrim sürecinde boku yememek için boku yememesini gerektiğini öğrendi''

İnsan denen canlıda tıpkı hayvanlardaki gibi sürü psikolojisi var. Eğer evrimci ağızla verilen cevap doğru olsaydı ilk dışkıyı tüketenin ardından herkes dışkıyı yer ve nalları dikerdi. Yani bir sonraki jenerasyona gen aktarımı yapacak kimse kalmazdı. Böylelikle beyin dışkının tehlikeli olduğunu anlatmak için kokusunu kötü olarak etiketleyemezdi. Yani o kokunun kötü olması tamamen bir işaret. Tıpkı dışkılarıyla bölgelerini belli eden hayvanların birbirine verdiği mesaj gibi yaşamamızı isteyen bir KUDRET bize mesaj bıraktı.


Gel gelelim bize. Bilincimizi robotik bir varlığa aktarabilseydik o robot biz olur muyduk ? Çoğumuz buna ''Evet'' der. Çünkü bütün olayın bilinçte bittiğini biliyoruz. Görünüşümüz, bildiklerimiz, sahip olduklarımız falan hikaye. Biz bu gezegene yabancıyız. Bedeninizin, hormonlarınızın ve de isteklerinizin esiri olmayın. Biz başı dışarıda olan dallarız. Kökümüz bambaşka bir yerde. Bu dünyada hiç kimseye ve de hiçbir şeye sahip olamayız. Aldığın değil, paylaştığın senindir derim. Ey ahali bugün bildiğin bütün gerçekliği yerinden sarsmaya teşebbüs ettim, mesela bedeninin bile asıl kimliğinle alakası olmadığı ihtimali geldi aklına. Materyalist dünya sistemine, hormon delisi nefse ve vesvese uzmanı şeytana dikkat et. Bu yazıyı yazarken bir arkadaşla beyin fırtınası yaptım. Yazının bir bölümünde bütün bilinçlerin bir bilgisayara aktarılma ihtimalinden bahsettim. O da bana dedi ki ''Karmaşa olur, kaos olur'' Dünyaya bakınca siz ne görüyorsunuz?


1 comentário


yusratofan
11 de abr.

Yazılarınız genel olarak güzel ancak yenileri ne zaman gelir?

Hep birkaç yıl öncesine aitler

Curtir

Teşşekkürler

© 2023 by TheHours. Proudly created with Wix.com

bottom of page