GERÇELİK NEDİR?
- cearthflike
- May 20, 2021
- 3 min read
GERÇEKLİK NEDİR ?

Gerçeklik nedir?
Beş duyu organının hissedebildiği her şey mi? Bir yazımda insanların birbirlerine dokunamadığından bahsetmiştim. Dokunma hissi oluşur ama asla atomlarımız birbirine değmez. Atomlarımızı çevreleyen güç alanlarının birbirilerine uyguladığı karşıt kuvvetlerin beyinde oluşturduğu bir his. Peki dokunma hissi nedir nasıl oluşur? Sorguya cevabı bilgilendirici bir dolandırma yöntemiyle verelim.
Cipa Hastalığı...
Dünya üzerinde 300 Cipa hastası olduğu tahmin edilmekle birlikte ikisi Türkiye'de. Bu hastalığa sahip kimselerin sinirleri normal insanlarınkiyle aynı değildir. İşlevsel bir sorunları olduğundan acıyı, sıcağı, soğuğu iletmezler. Sadece dokunma hissi oluşur. İlk başta çoğu insan için çok güzel görünen bir özellik olsa da; bu hastalarda sıklıkla rastlanan acıyı anlama girişimleri oluşur. Kendilerine zarar verirler. Dillerini yerler, etlerini kemirirler. Bazıları ise başkalarına zarar vererek acıyı anlamaya çalışırlar. Diğer bir yandan kendilerini sıcaktan, soğuktan ve acıdan sakınamadıkları için her an her yerde hayati tehlikesi yüksek durumlar içinde bulabilirler. Hastalık baya ilginç olmakla birlikte size acının tanımını yapmamda yardımcı olacak. Acı beyinde hissedilen bir şey. Eğer teknoloji ilerlerse gelecek kuşaklar ağrı kesici diye nanoteknoloji sayesinde sinirlere müdahale edip acıyı dindirebilecekler. Benzer bir örnek vermek gerekirse çok şiddetli yanıklarda hasta bir süre sora acı çekmemeye başlar çünkü sinirler yanmıştır. Acıyı iletemez.
Sadece acı mı beyinde gerçekleşiyor? Hayır elbette; aşk, zevk, tat ve sayabileceğimiz diğer her şey. Ve belki de bütün hayat beynimizin içindedir. Işığın beynimize giremediğini biliyoruz. Beyin her zaman devasa bir karanlık içinde. Göze gelen ışıkların yansıması ile oluşan görüntünün sinirler arası enerjiye dönüşmesi tıpkı dokunma hissi gibi soyut bir durum. Bütün bunlar bizi beyine götürür. Ve bizim sormamız gereken soru şu olur; Beynin çalışma prensibi nedir? Çok karmaşıklaştırmadan anlatayım. Nöron(Sinir Hücreleri) kas veya diğer nöronlarla bağlantı kurmasını sağlayan sinapsların birbiriyle haberleşmesidir. Daha basite indirmek gerekirse ilk öğrenimde gördüğümüz akım derslerindeki basit devre gibi. A noktasından B noktasına gidip gelen sinyal diyebiliriz. Elbette bu kadar basit değil. Saniyede bilmem kaç bin sinyal alışverişi olur. Bu hızı anlatabilmenin en güzel örneği şu olacaktır. Dejavu, bilim dünyasının dejavu için bir açıklaması var. Beynin iki lobu arasındaki saliselik bir iletişimsizliğin sonucunda o an yaşanan olayı daha evvel yaşadığınız hissi oluşur. Zaman kavramı algımızı bu denli etkiliyorsa beynin çalışma hızı az çok tahmin edebiliriz. Peki tamamen biyolojik sandığımız bu beynimizin elektronik çalışma prensibi bize neyi anlatmalı?
Hollywood film şirketlerinin defalarca kullandığı sanal gerçekliğe değinmeden olmaz. Her birimiz için akla gelen ilk film ‘’Matrix’’ olsa da bu filmin dedesi ‘’13. Kat’’ adlı filmdir. Filmi izlemek isteyenleri kötü etkilememek adına bilgi vermemeye çalışacağım. Sadece şunu söyleyeyim; gerçek bir dünyadan çok gerçek olarak modellenmiş geçmiş zaman temalı bir dünyaya giden kullanıcılardan söz edilir. Ve bir cinayet işlenir o sanal dünyada. Ölen kişi gerçek dünyada ölmüştür. Polisiye gizem ve bilim kurgu karşımı bu yapıt bize gerçekliğin ne olduğunu sorgulatır. Daha yakın bir örnekle ‘’İnception ‘’ adlı filmde sanal dünya yerine insanların beyni ve rüyalar kullanılır. Filmin sonuna gelince herkes rüya ve gerçek arasındaki farkı bulamaz. Ya gerçek toplu görülen bir rüya ise… Aslında toplu görmemize gerek yok. Bir kişinin zihnin oluşturduğu çok gerçek karakterler dahi olabiliriz. Yani ben şu an itibariyle çok gerçekçi düşünülmüş hayal olabilirim. Evrenin oluşumuna dair birkaç teoride bütün gerçekliğin bir yansıma olma ihtimali vardır. Kütlenin sıfıra eşit olduğu fizik teorileri… Yani varlığımız ve türümüzün geldiği son aşama aslında var olmadığımız gerçeği olabilir. Eğer ‘’13. Kat’’ adlı filmi izlerseniz bu yazdıklarımdan sonra derin bir sorgulama içine girebilirsiniz. Konuya biraz boyut katması açısından bir bilgi daha vereyim. Eğer dünyayı oluşturan atomlarından arasındaki boşluğu çıkartmayı başarırsan dünyanın gerçek boyutu bir tenis topu kadar olacaktır. Voav dedirtecek bir bilgi değil mi? Tabi bu boyut günümüz biliminin bilgisi ışığında söylenir. Eğer daha ileri gidersek atom altı yeni parçacıklar keşfederek kütlenin gerçek anlamda sıfıra eşit olduğu sonuca varabiliriz. Şu an tamamen teoriler üzerine konuşuyoruz belki ama her gerçek önce teori değil miydi? Ve sahi gerçek ve gerçeklik nedir?
Yeri gelmişken belirteyim; sakın hiçbir şey gerçek değil deyip İnception filmindeki Leonardo Dicaprio’nun eşi gibi camdan uçmaya kalkmayın. Eğer uçarsanız fişiniz çekilir. Matrix’te Neo’nun uçmaya çalıştığı sahne sizi atlamamak konusunda ikna edecektir.
Bu klasik sayılabilecek gerçeklik sorgusunu neden yazdım? Genç bir arkadaşım bana ateistlerin sorduğu basit soruları soruyor. Sakat doğan bebekler, Afrika’nın açlığı, Evrimin bilmem nesi. Bütün bu sorulara cevap vermeme rağmen dönüp dolaşıp farklı şekiller de aynı sorular soruyor. En son onu ikna etmek adına gerçekliği sorgulatmak istedim. Günümüzün en kral bilim adamı bile gerçeklik konusunda söyleyebilecekleri bunlardan ibaret. Yani materyalist- ateist felsefenin kendini dayandırdığı gerçekliğin varlığı kesin değil. O zaman bunlar neye güvenerek bir Tanrı varlığının yokluğuna inanır? Hangi kanun, hangi dayanak? Orta bir gerçek var mı? Bir hayal olmamız bile Tanrı varlığına işarettir. Sonsuz bir beynin çok gerçekçi hayali karakterleri olabiliriz. Birer sinyal…
Peki ateizmin olmayışımıza dair geliştireceği kanıt ne? Neyi kanıt gösterecek? Bir de iman edenlerin sorgulamadığını söylerler ve sorgulayın derler. Ve ben gülümserim…
Comentarios